Yargı Reformu taslağına Yüksek Yargı görüşü

Güncelleme Tarihi:

Yargı Reformu taslağına Yüksek Yargı görüşü
Oluşturulma Tarihi: Mart 15, 2009 14:08

Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) katılım süreci göz önünde bulundurularak, 2009-2014 yıllarını kapsayacak şekilde hazırlanan “Yargı Reformu Stratejisi Taslağı”na, Yargıtay ve Danıştay görüşünü bildirdi.

Yargıtay'ın, Adalet Bakanlığı'na bildirdiği görüşte, yargıyla ilgili Anayasa'da ve diğer yasalarda yapılacak değişikliklere temel oluşturacak “Reform Stratejisi”nin, yüksek yargı organlarının görüşleri alınmadan hazırlanmasının düşünülemeyeceği belirtilerek, Bakanlıkça hazırlanan taslak hakkında görüş, öneri ve eleştiri istenilmesi, sonrasında da düzenlenecek geniş katılımlı bir toplantıda tartışılıp değerlendirildikten sonra taslak belgeye son şeklinin verileceğinin açıklanmasının son derece olumlu görüldüğü vurgulandı.

Bakanlığa gönderilen 36 sayfalık görüşte, Taslağın, Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik yolunda sürdürülen müzakereler kapsamında hazırlandığı bilindiğinden, söz konusu taslakla ilgili değerlendirmenin, “yargının bağımsızlığının güçlendirilmesi, tarafsızlığı, geliştirilmesi, verimliliği ve etkinliğinin arttırılması, mesleki yetkinliği, yargıya güvenin arttırılması”na yönelik beklentiler dikkate alınarak yapıldığı kaydedildi.

Görüşte, yargının en önemli sorunları arasında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) objektiflik, tarafsızlık, şeffaflık ve hesap verilebilirlik temelinde geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması olduğu belirtilerek, taslakta Adalet Bakanının hala kurul başkanı olarak yer almasının devam etmesi eleştirildi. Görüşte, “Yargı bağımsızlığı ilkesi gözetildiğinde, Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK bünyesinde yer almaması gerekmektedir. Kurulun üye sayısı artırılarak, daha geniş, kapsamlı bir hale getirilmesi, kurul üyelerinin Yüksek Mahkeme üyeleri arasından büyük genel kurullarınca seçimle belirlenmesi gerekmektedir. Yüksek mahkemelere üye seçiminde yüksek mahkemeler aktif rol oynamalıdır. Bu konuda yasal düzenleme yapılmalıdır” denildi.

HSYK'ya mali özerklik verilmesi de istenen görüşte, Adalet Bakanına verilen hakim ve savcılar hakkındaki inceleme ve soruşturma yetkisinin de HSYK'ya verilmesi istendi.

Taslakta, yargıç ve savcıların mesleki yönden özgür ve bağımsız olarak örgütlenmelerini bertaraf edecek biçimde, çerçevesi yürütme organınca belirlenen, güdümlü bir örgütlenme yapısının benimsendiği, bağımsız ve özgür bir kuruluşa izin verilmeyeceği görüşünün öne çıkarıldığı ifade edilen görüşte, yargının bağımsız kılınması ile doğrudan ilgili bulunan bu yaklaşımdan vazgeçilmesi istendi.

Görüşte, Adalet Bakanlığı'nın taslağında, özlenen yargı hizmetinin sunulamamasının sorumluluğu kapsamındaki eksiklikleri gidermek yerine, karşılaşılan olumsuzlukların yegane sorumlusu yargı mensuplarıymış gibi bir ön yargıyla etik değerlere atıfta bulunulduğu, “yargıya güvenin artırılması” başlığı altında ise “asıl sorumluluğun yargının kendisine düştüğü” gibi değerlendirmeler yapılmak suretiyle yargı ve mensupları hakkında hiç de hak etmedikleri olumsuz bir imaj yaratılmasının da yanlış bir belirleme olarak görüldüğü bildirildi.

Taslağın 4. ana başlığını oluşturan yargıda mesleki yetkinliğin artırılması konusundaki önerilerin genel olarak benimsendiği ifade edilen görüşte, özellikle Adalet Akademisi'nin yeniden örgütlenmesiyle ilgili daha açık ve somut olmasının beklendiği kaydedildi. AB ilerleme raporlarında, hakim adaylarının seçiminde Adalet Bakanlığının etkisinin kaldırılması ve seçimin Adalet Akademisi ya da HSYK'ya bırakılmasına karşın taslakta Adalet Bakanlığının yetkisinin aynı şekilde sürdürüldüğü belirtildi. Taslakta, Adalet Akademisi'nin özerkleşmesine hiç yer verilmediği kaydedildi.

Hukukun üstünlüğü ile yargı bağımsızlığı arasındaki bağın çok iyi görülmesi gerektiği belirtilen görüşte, “Hukuk üstün tutuluyorsa yargının bağımsızlığı mutlak olarak sağlanmalıdır. Hukuk ayak bağı görülüyorsa mutlaka yargı baskı altındadır” denildi.

Yargının görevinin, yasa koyucunun koyduğu hukuk normlarını uygulamak olduğu ifade edilen görüşte, bu uygulama sırasında takdir hakkını ve vicdani kanaatini kullansa da normların sınırlarını aşmasının mümkün olmadığı vurgulandı. Yasa koyucunun iradesini yansıtan yasaların anlam ve amacına uygun yorum yapılabileceği belirtilen görüşte, şu ifadelere yer verildi:
“Bunun dışında yapılan yorumlar yasama ve yürütme alanına müdahale anlamını taşır ki, bu durumda da yargının siyasallaşması gibi tarafsızlığa gölge düşüren en önemli etkenlerden birisi ortaya çıkacaktır. Siyasallaşan yargının; yansızlığı, saygınlığı ve kendisine duyulan güveni yitirmesi kaçınılmazdır. Siyasi erkin de yargının yansız ve bağımsız olarak görevini yapması hususunu sahiplenmesi, bunun için sistemli ve kararlı bir çaba göstermesi zorunludur.”

ADLİ TIP KURUMU ÖZERK OLMALI

Taslağın tümü incelendiğinde, hakim ve savcıların kadro boşluklarının belirtildiği, ancak alınma koşullarıyla ilgili yasal düzenleme yapılması gereğinin yer almadığı ifade edilen görüşte, “Hakim adaylığına atamaların yürütme organı içinde Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi ve siyasi iradenin bu süreçte belirleyici olması, açık olan kadro sayısı da gözetildiğinde yargıda siyasallaşma endişelerine yol açmaktadır” denildi. Görüşte, hakim ve savcı adaylarının seçiminin, Adalet Bakanlığından alınarak HSYK'nın yetkisine bırakılması istendi.
Adil Tıp Kurumunun Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kurum olmaktan çıkarılması gerektiği de vurgulanan görüşte, kurumun mali, idari ve bilimsel özerkliğinin sağlanması talep edildi.

“YÜCE DİVAN GÖREVİ YARGITAY'A VERİLSİN”

Bakanlık taslağında, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalardan bahsedilmediği kaydedilen Yargıtay görüşünde, oysa bu konuda yeni bir düzenlemenin yapılması gereğinin 9. Kalkınma Planı özel ihtisas komisyonu raporunda yer aldığı hatırlatıldı.

Yargıtay'ın yıllardan beri baktığı davaların nitelikleri ve sayıları, Yargıtay üyelerinin yetişme biçimleri ile donanımları nazara alındığında Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtay'a verilmesinin zorunlu hale geldiği savunulan görüşte, şunlar kaydedildi:
“Doğru olan da budur. Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş amacı, Anayasa Yargısı olduğuna göre işlevinin de Anayasa Yargısı ile sınırlı olması gerekir. Yüce Divan yetkisinin daha önce Anayasa Mahkemesine verilmiş olması, yanlışlığın sürdürülmesine gerekçe olamaz. Bu düzenleme hukuk devleti ilkelerine uygun düşmemektedir. Temel insan hakları kapsamında bulunan adil yargılanma hakkının gereği olarak Yüce Divan görevinin Yargıtay'a verilmesi gerekmektedir.”

SONUÇ

Görüşün sonuç bölümünde, yargının, anayasal gücü ile orantılı duruma getirilmesinin zorunlu olduğu vurgulanarak, personel, bütçe yetersizliği gibi yıllardır süregelen sorunların yavaş çözümlenmesinin Yargıtay'ı ciddi endişelere sevk ettiğinin bilinmesi istendi. Davaların irade dışı uzaması sonucunda adalete karşı inanç ve güvenin zedelenmesinin manevi sorumluluğunu Yargıtay'a yüklemenin haksızlık olacağı vurgulanan görüşte, yargının, temel taşlarından biri olduğu devlet sisteminden asla soyutlanmaması gerektiği kaydedildi. Sonuç bölümünde, “Üstelik, işlevini yerine getirirken yasama ve yürütmenin etkisine girmeden karar vermesi gerektiği de temel kural olarak bilinmelidir. Bu kavram zedelendiğinde, öncelikle adaletin siyasallaşacağı ve bu durumdan en büyük zararı devletin ve milletin göreceği unutulmamalıdır” görüşlerine yer verildi.

DANIŞTAY'IN GÖRÜŞÜ

Danıştay'ın, Adalet Bakanlığı'na gönderdiği 13 sayfalık görüşte de 140 yıldır faaliyet gösteren ve idari yargı düzeninin en üstünde yer alan Danıştay'ın, yargı düzenine ilişkin çalışmalarda etkin, etkili şekilde yer alması ve görüşlerinin dikkate alınmasının mevcut anayasal düzenin gereği olduğu, bu yapılmadan hazırlanan çalışmaların eksik olacağı ve yanlışlıklar içereceğinin açık olduğu belirtildi.

Bakanlık taslağındaki HSYK'nın oluşumu, görev ve yetkilerine ilişkin değerlendirmelerin incelendiği görüşte, HSYK'nın oluşumu, görev ve yetkilerinin, siyasi etkilerden uzak tutulmayı sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi istendi. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulda bulunmasının uygun görülmediği, Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda temsil edilmesinin, Kurulu siyasi etki altında bırakabileceği kaydedildi. Yürütme ya da yasama organının HSYK üyelerinin seçimine doğrudan ya da dolaylı katılımının da siyasi etki doğurabilecek nitelikte bulunduğu ifade edilen Danıştay görüşünde, yargıyla ilgili hazırlanan çeşitli raporlarda da aynı konuların yer aldığı belirtildi.

Kurul kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olmasının, hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayan bir sınırlama olduğu savunulan görüşte, özlük hakları ile ilgili idari işlem ve eylemlere karşı tüm kamu görevlilerine tanınan idari dava yolunun hakim ve savcılara tanınmamış olmasının, kanun önünde eşitlik ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırı olduğu ifade edildi. Görüşte, “Hakim ve savcıların özlük ve disiplin işleri ile ilgili her türlü işlemi tesis etmeyi siyasi otoriteye bırakan, HSYK'yı ise sadece bir onay makamı olarak gören mevcut sistem değiştirilmelidir” denildi.

Birinci sınıfa ayrılmış hakim ve savcıların HSYK'da görev almasının uygun görülmediği ifade edilen görüşte, HSYK'nın yapısının günümüze kadar pek çok değişikliğe uğradığı, 1961-1972 yılları arasında, bu taslakta önerilenin bir benzeri olan geniş katılımlı ve Yasama Meclislerince seçimin de söz konusu olduğu bir sistemin uygulandığı ve başarısız bulunarak terk edildiği kaydedildi.

Görüşte, Adalet Akademisi'nin tam bağımsızlığa ve yeterli kapasiteye kavuşturulması, daha sonra eğitimlerin verilmesinin yararlı olacağı ifade edildi.

Hakim açığının giderilmesi, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir biçimde yürütülmesi bakımından zorunlu ise de, hızlı bir şekilde ve yüksek sayılarda personel alımının nitelik ve kalite açısından yaratacağı sakıncalar da göz önünde bulundurularak kadro ilanı yoluna gidilmesi istenen görüşte, mesleğe alınacakların eğitim durumu ve niteliklerinin de aynı derecede önemli olduğu vurgulandı. Bu bağlamda, yüksek öğretim kurumlarının eğitim-öğretim kalitesinin ve müfredatlarının çağdaş, uluslararası standartlara uygun hale getirilmesinin zorunlu olduğu kaydedildi.

Görüşte, adalet işlerinde bilirkişi kurumu olan Adli Tıp Kurumu'nun, adli yargı yanında idari yargıda da bilirkişi incelemesi yaptığı hatırlatılarak, tam yargı davalarında bilirkişilik görevinin de bulunması nedeniyle Adli Tıp Kurumu'nun özerk bir yapıya kavuşturulması, Adalet Bakanlığı'nın etkisinden uzaklaştırılması ve daha sağlıklı hale getirilmesinin büyük önem taşıdığı belirtildi.

Türkiye'de hakim ve savcı sayısının Batı Avrupa ülkelerine göre çok az olduğu, yargı mensuplarının Avrupalı meslektaşlarına göre çok daha fazla dosya ile uğraşmak durumunda kaldığı ifade edilen görüşte, ilerleme ve diğer raporlarda, yargı mensuplarının yargılama faaliyeti dışında idari görevlerde çalıştırılmasının eleştirildiği, konunun bu hususlar dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi istendi.

Danıştay'ın görüşünde, Anayasa'nın ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ilgili hükümleri gereği, yargı kararlarını uygulamanın, idare için bir yükümlülük olduğu ve bunun için önlemler alması gerektiği belirtildi. Görüşte, “Bu açıdan bakıldığında da, idari yargı kararlarının dikkate alınması ya da uygulanması için kararların istikrar kazanmış olması koşulunun aranması, açıkça Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'na aykırılık oluşturacaktır” denildi.

ASKERİ YARGITAY'IN YAZISI

Askeri Yargıtay Başkanı Hakim Tuğgeneral Ahmet Alkış imzasıyla Adalet Bakanlığı'na gönderilen yazıda da Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve görüş bildirilmesi istenen Yargı Reformu Strateji Taslığı'nın incelendiği belirtildi.

Yazıda, “Türk yargısının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliğinin güçlendirilmesine hizmet edeceği belirtilen bahse konu taslağın, öncelikle Yüksek Mahkemelerin temsilcileri ile ilgililerinin de bulunduğu bir komisyon tarafından hazırlanarak, bilahare görüşlere sunulmasının, bu kapsamda yapılacak değerlendirme sonucu bildirilecek görüş ve öneriler ışığında taslağa son şeklinin verilmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmektedir” denildi.

Adalet Bakanlığı'nın taslağıyla ilgili 17 üniversitenin hukuk fakültesi, Türkiye Noterler Birliği ve 10 baro tarafından da görüş gönderildi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!