Perde arkasından Safiye Ayla'yı dinlediği yalan

Ülkü Adatepe, Atatürk'le geçirdiği günleri anlatırken, Atatürk’ün kadınların şık giyinmesini istediğini ama makyajdan nefret ettiğini söylüyor. Bu nedenle, Dolmabahçe Sarayı'nda yaşayan kadınların hiçbirinde makyaj malzemesi bulunmuyor. Bir şeye daha dikkat çekiyor Adatepe: Atatürk'ün odasında ipek kılıfın içinde duran Kuran'a.

Atatürk, balerin olmamı isterdi

Atatürk beni balerin olarak yetiştirmek istiyor. Karpiç'e, Ankara Palas'a gittiğimizde artistlerden önce beni çıkarıyor sahneye. Alaturka müzik çaldırıyor, ben ona göre hareket ediyorum. Alafranga çaldırdığında da hemen taklalar atıp ritmik hareketlere geçiyorum. Cevat Abbas'a, ‘‘Keşke yaşı biraz daha büyük olsaydı, Ülkü çok başarılı bir balerin olurdu’’ diyor. Çağdaş düşünceye bakın, canı kadar sevdiği kızını balerin olarak yetiştirmek istiyor.

Atatürk'ün Safiye Ayla’nın yüzünü görmek istemediği için onu perde arkasından dinlediği tamamıyla yalan. Safiye hanım buna çok üzülürdü. ‘‘Galiba halk beni çok çirkin bulduğu için böyle söylentiler çıkıyor’’ diye yakınırdı.

Atatürk olmadığı zaman öyle yaramazmışım ki, bir keresinde kızıp Savarona'daki bütün kül tablalarını denize fırlatmışım.

Atatürk Savarona'da hasta yatarken geminin yanında bir denizaltı bize 24 saat elektrik ve su veriyor. Bir gün denizaltının komutanı beni gemiye davet ediyor. Ben de kimseye haber vermeden gidiyorum. O sırada Atatürk, ‘‘Çabuk bana Ülkü'yü getirin’’ diyor. Beni arıyorlar yokum, bütün sandallar denize iniyor başlıyorlar beni aramaya. Bu arada Atatürk kıyametleri koparıyor. Anneme, ‘‘Çocuğunu niye gözünün önünden ayırıyorsun?’’ diye bir kızıyor. Beni denizaltıdan alıp Savarona'ya getirdiklerinde annem beni bir güzel dövüyor, ona haber vermedim diye..

Kral Hüseyin beni de öldürürdü

Ürdün Kralı Hüseyin'in dedesi Emir Abdullah bir yaz günü Atatürk'ü ziyaret etmek için Ankara'ya geldiğinde ben de yanlarındaydım. Başı beyaz milli örtülü, entari giymiş sakallı koca adam ilk anda bana ürkütücü gelmişti. Bunu anlayınca, adamcağız benim kalbimi almak için ne diller döktü. Abdullah beni çok sevmiş, Atatürk'ün vefatından seneler sonra ben Üsküdar Amerikan Koleji'nde leyli okuyorum, yaşım 13.

Ailem beni çok da sıkardı. Zaten bu bunaltıdan 16 yaşında evlendim. Bir sabah haber getirdiler ki Emir Abdullah İstanbul'a gelmiş. Saraydan koca bir araba geldi hep beraber Dolmabahçe Sarayı'na gittik. Ben beklerken yaverler annemle babamı bir odaya çekip alıp Emir Abdullah'ın beni oğlu Hüseyin'e almak istediğini söylüyor. Babam bunu bana çıtlattı. Ürdün prensesi olma fırsatını işte ben böyle geri çevirdim. Bundan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Kral Hüseyin ilk karısını rahmetlik etti de üstüne nelerini aldı. Babam ertesi günü Emir Abdulla'a gidip yaşımın küçüklüğünü bahane edip huzurdan ayrılıyor. Daha sonra Emir Abdullah bir camide düzenlenen suikastte bıçaklandı.

Komadan çıktım makyaj yaptım

Canım Atatürkçüğüm'le Florya Köşkü'nde kısa bir tatil yaparken paratifoya yakalandım, ölümden döndüm. Dolmabahçe Sarayı'nda yattığım odaya Atatürk her gün gelip kontrol ediyor. Yanındakiler her gelişinde ona; ‘‘Paşam içeri girmeyin, Ülkü'nün hastalığı bulaşıcı ve öldürücü’’ diyorlar. O hiç aldırmadan ziyaretlerine devam ediyor. ‘‘Bu çocuk ölürse zaten ben yaşayamam’’ diyor. Öyle böyle derken bir gece derin komadan çıkıyorum, Atatürk başucumda. Gözlerimi yarı açmışım, bana, ‘‘Ne istersin?’’ diye soruyor.

Atatürk son derece şık giyinen, hanımların şık giyinmesini isteyen ama makyajdan nefret eden birisi. Belki de bu yüzden ondan ruj ve allık istiyorum. Sarayın hizmetkárlarından Arap Nesim efendi gece yarısı bir dükkán açtırıp istediğim ruj ve allığı getiriyor. O'nun çocuklara karşı olan sevgisini gösteren bizzat yaşadığım olaylardan sadece biri bu.
Yazarın Tüm Yazıları