Görünmez adamın yeni merakı

1970’li yıllarda Ankara’da küçük bir büro vardı.

Bugün Türk basınında tanınmış bazı kişiler, siyasi senaryo kabiliyetlerini o büroda kazandılar.

Ankara’da Konur Sokak’taki büro hálá gözümün önünde.

Kapıdan girince hemen sağ tarafta küçük bir oda vardı.

"Yankı" Dergisi’nin en parlak yıllarıydı.

Hıncal Uluç’un, Mehmet Yılmaz’ın, Ahmet Taner Kışlalı ve Emre Kongar’ın yazdığı yıllardı.

Daha sonra Can Dündar da orada yazacaktı.

Öteki gazetelerin her hafta önemli alıntılar yaptığı yazılar, işte bu küçük büroda yazılırdı.

Mehmet Ali Kışlalı, bu okulun başöğretmeniydi.

Yalçın Küçük gözaltına alınıp götürülürken, Konur Sokak’taki o büroyu hatırladım.

O büronun sakinlerinden biri de Yalçın Küçük’tü.

* * *

Sık sık yazıyorum.

Küçüklüğümden beri bir "görünmez adam" olma takıntım vardır.

Görünmez adam olup bazı yerlerde bulunmayı çok isterdim.

Gerçi bunu söylemeye de pek cesaret edemiyorum.

Çünkü, yanlış anlaşılıp "röntgencilikle" suçlanma tehlikesi de var.

Neyse, biraz risk alıp devam edeyim.

Bu görünmeyen adam olma merakı, gazeteciliğe başladıktan sonra bende bayağı saplantı haline geldi.

Mesela, görünmeyen adam olup Dolmabahçe’de Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın konuşmasını baştan sona izlemeyi hangi gazeteci istemez.

Üç günden beri bu tutkum yine depreşti.

Bu defa Yalçın Küçük’ün sorgulanmasına taktım.

Bir kenarda görünmeden, sessizce oturup o sorgulamayı izlemeyi öyle isterdim ki...

Acaba evinden alıp götürdükleri belgeleri nasıl değerlendiriyorlar?

Düşünebiliyor musunuz, yüz binlerce isim.

Kim Sabetayist, kim dönme, kim apaçık Yahudi!..

Herhalde Türkiye nüfusunun neredeyse yarısı o disketlerde kayıtlıdır.

Buna "fişleme" desen, nüfusun yarısı fişlenmiş demektir.

Allah muhafaza, içeride canı sıkılıp kendisini sorgulamaya çalışan polis ve savcıların soyağacına takarsa, üçte ikisinin Sabetayist çıkma ihtimali kuvvetle muhtemel.

* * *

Bir de magazin istihbaratı var.

Kitaplarından anladığımız kadarıyla, en büyük istihbarat kaynaklarından biri, Hürriyet’in Kelebek eki, Hello, Alem ve Hafta Sonu dergileri.

Tabii bir de Hürriyet’in ölüm ilanları var.

Kim ölmüş, cenazesi hangi cami, kilise veya sinagogdan kaldırılmış, ölüm ilanında adı geçen akrabalar kim, cenazesine kimler katılmış, hangi mezarlığa gömülmüş.

* * *

Şimdi çok merak ediyorum.

Evinden alınan belgeleri, disketleri acaba kim değerlendiriyor?

O şifreleri kim çözüyor?

Çözüyor mu, yoksa deliriyor mu?

Eminim, Ergenekon iddianamelerini yazanların, Yalçın Küçük’ten öğreneceği epey şey var.

Kim nereden geliyor, kimle ilişkide?

Kimin söylediği ne anlama geliyor, hangi yazıda hangi şifre saklı...

Yalçın Küçük’ün ilişki yumaklarını çözmek için geliştirdiği müthiş bir metodolojisi var.

Ergenekon savcıları, Yalçın Küçük belgeleri üzerinden iz sürmeye bir başlarsa, Türkiye’nin yarısı örgüt şemasına girer.

Anlayacağınız, bir sabah aniden hepinizin kapısı çalınabilir.

Dedim ya, her şey Yalçın Küçük kriptolarının çözümüne bağlı...
Yazarın Tüm Yazıları