Aylin, Björk gibi

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Kemancı'da Aylin'i dinledim. Ben onu çok sevdim. Hem müziğini, hem sesini, hem de kendisini. Unutum! Bir de üzerindekini. O kız inanılmaz tatlı. T. Shirt'üne kendi çocukluk fotoğrafını bastırmıştı. Yaramaz haşarı bir çocuk, saçları da iki yanından at kuyruk! Muzip muzip bakıyor ve o fotoğrafın altına aynen şöyle yazıyor: ‘‘I'm yours’’ (Ben senin, sana aitim). Tam da böyledir. Sevdiklerimize ait olmasına gayret ettiğimiz halimiz o en masum, çocuk halimizdir. Yoksa kim ne yapsın insanların yılan, sinir, büyümüş, planlı, hesapçı hallerini.

Ben almayayım, alana da mani olmayayım...

Aylin Aslım, 76 doğumlu. Boğaziçi Üniversite'si İngilizce öğretmenliğinde okuyor. Yakında, söz ve müziği kendisine ait olan Türkçe sözlü, elektronik dans alt yapılı bir albümü piyasaya çıkıyor. İlk albümü! İşte o zaman hepiniz Aylin'i tanıyacaksınız! Biliyor musunuz, o hiç başkalarına benzemiyor. Onda yeni olan bir şeyler var: Bir kere, iyi bir sesi var. Bana Björk'ü hatırlattı. Fakat ne onu taklit ediyor, ne de onun gibi olmak için çaba gösteriyor; sadece o tuhaf hüznü, bir türlü bir yere, bir şeye ait olamama halini sanki hep içinde taşıyor. Kadın kadın durmaya oynamayan kadınlardan Aylin. Hiçbir şeyin altını fazla çizmiyor, bedenini göstermek için özel bir çaba sarfetmiyor, güzel dans ediyor ama bir adet popo ve iki adet meme, Aylin sahnedeyken gözünüze sokulmuyor.

Belki de o tüm bunların üzerinde durmadığı için çok seksi duruyor.

Anlatması zor...

Diyorum ya, henüz çok genç ve çok kendi gibi, üstelik yetenekli, umarım çok başarılı olur çünkü bunu fazlasıyla hakediyor.

Yaşasın Radyo Altı Nokta

Bilmem haberiniz var mı?

Ankara'da bir dernek var: Altı Nokta Körler Derneği.

Neden mi altı nokta?

Çünkü görme özürlülerin de bir alfabeleri var.

Ve o kabartma alfabe, altı ana noktaya dayanıyor.

Bu derneğin bir de FM 88.4'ten yayın yapan bir radyosu var. Görme özürlüler de çalışıyor orada, hatta otistik çocukların bile program sunduğu oluyor. Şimdilik ne yazık ki sadece Ankara'da yayın yapıyor bu radyo, keşke tüm Türkiye genelinde yayın yapabilse...

Sizin de haberiniz olsun istedim, Radyo Altı Nokta, 20-30 Nisan tarihleri arasında çok hoş bir etkinlik düzenliyor: ‘‘Engelleri Kaldıralım’’. Onlar, 23 Nisan Çocuk Haftası'na engelli çocukları da dahil etmek amacıyla dernek binasında bir sergi düzenliyorlar. Her türlü engelli çocuğun bu etkinliğe katılması mümkün. Ne mi yapacaksınız? Yazı, şiir, resim, heykel, kupa; engelli çocuklarınızın sergilenmeye değer yaptıkları neler varsa onlara göndereceksiniz, Radyo Altı Nokta, bunları sergileyecek, on gün boyunca sürecek bu etkinliğe, dileyen herkes engelli çocuklarıyla birlikte katılabilecek. Hala vakit var, ilgileniyorsanız 0312 363 89 00'dan Begüm Baran'ı arayıp bilgi alabilirsiniz.

Babaların kızları

Bu sabah birden aklıma, küçükken sabahları annemle babamın yatağına nasıl tırmandığım geldi. Böyle bir şey vardı değil mi? Ennn büyük keyiflerden biriydi, sabahları, baba yatağına girilirdi. Kız çocuğuysan anne pek umrunuzda olmazdı, varsa yoksa, baba sarılsın sana...

Ben hep babamın kızı oldum.

Aşağıda Bengü Büyükdere'nin babası hakkında yazdıklarını okuyacaksınız.

***

4 yaşında filandım. Hafta sonları babamla Florya'ya yürüyüşe giderdik. Yine bir pazar günü yürürken, muhtemelen sağda solda gördüğüm bir ayrıntıya takılmıştım, kafamı kaldırdığımda babam yoktu! Çok korkmuştum. ‘Babaaa, babaaa’ diye bağırıp, aranıyordum. Derken, korku paniğe dönüştü. Deli gibi ağlamaya başladım. Eve dönmeyi bilmiyordum. Ben tam bir apartman çocuğuydum, sokaklara yabancıydım. O güne ait zaman kavramım yok. 5 belki 15 dakika. Sonra, babam bir yerden çıktı. Yıllar sonra, nereye kabyolmuştun diye sordum: Saklanmış! O yokken ne yapacağımı merak etmiş! Bakalım yolumu bulabilicek miymişim? Şimdi düşününce vicdan azabı duyuyormuş.

O günden sonra, tüm çocukluğum boyunca, babamla yalnız bir yere gittiğimizde, hep geri dönüş yolunu aklımda tutmaya çalıştım.

Orta 2'de filandım. Bir kedi yavrusu bulmuştum. Bir hayvan manyağı olduğum için, kardeşim bile severken başında duruyordum. Girişin üstünde oturuyorduk. Bir gün babam, balkonda mangal yakıyordu. Yemek vermek için evde kediyi aramaya başladım. Yoktu! Aklımı kaçırıyordum. Belki kokuya gider diye, balkonu araştırıyordum ki, babam, ‘‘Ne arıyorsun?’’ dedi. ‘‘Kedi kayboldu’’ dedim. ‘‘Ha o mu? Bahçede!’’ dedi. ‘‘Ama buradan atlayamıyor ya, kapı da kapalı’’ dedim ve babam en sakin haliyle, ‘‘Ben onu aşağı attım!’’ dedi. Bir süre yüzüne baktım. Ciddiydi. Koşarak aşağıya indim. Benim minik kedim, apartmana çıkan merdivenlerin altına girmiş titriyordu. Alıp eve döndüm. Babama ‘‘Neden böyle bir şey yaptın?’’ diye sorduğumda bana ‘‘Evi bulabilecek mi merak ettim’’ dedi.

Kedi büyüdüğünde birine verildi.

Ben ise hala evimi arıyorum...

Yazarın Tüm Yazıları