Bir rakı sohbeti

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Rakı üzerine yazdığım bir yazıyı belki hala hatırlayanlar bulunur. Yazıda rakı meraklısı olmadığım halde, bu içkinin güzelliklerinden söz etmiştim. Akdeniz'in dört bir yanında rakı benzeri içkilerin bulunduğunu söylemiş, bizim rakımızın bunlar içinde apayrı bir yeri olduğundan bahsetmiştim. Gerçekten de Türk rakısı diğer hiçbir anasonlu içecekle karşılaştırılamayacak kadar güzeldir.

Yazının sonunda bizim içkimizin uluslararası düzeyde tescilli olup olmadığını sormuştum. Ayrıca pazarlama konusunda da bazı düşüncelerimi anlatmıştım.

Tekel Genel Müdürlüğü'nden hemen bir cevap gelmiş. Ancak bir yanlışlık sonucu, mektup elime geç ulaştı. (Bu arada içinden eki olarak belirtilen coğrafi işaret tescil belgesinin çıkmadığını da belirteyim.) O yüzden geç aktardığım için herkesten özür dilerim.

Tekel Genel Müdürü Mehmet Akbay dostumuzun kaleme aldığı mektup, kısa bir cevaptan çok, hemen herkesi yakından ilgilendiren çok ilginç bilgi notlarıyla bezenmiş. Zaten Akbay'ın konuya hakimiyeti beni her zaman çok etkilemiştir. Bu olması gereken bir özellik ama - doğrusunu söylemeliyim ki - Türkiye'de pek de sık rastlanan bir durum sayılmaz.

Mektubun bütün rakı meraklılarını ilgilendiren kısmını aynen aktarabilmek için sözüme burada nokta koyacağım. Bundan sonrası Sayın Mehmet Akbay'a ait. Yalnız zaman zaman bazı görüşlerimi araya sıkıştırmadan geçemeyeceğimi de peşinen söyleyeyim.

‘‘Sayın Şavkay

'Rakı Üzerine' başlıklı yazınızı Hürriyet Pazar'da (...) okudum. Tekel'e yöneltmiş olduğunuz sorularınızı mümkÜn olduğu ölçüde yanıtlamak amacıyla bu yazıyı size gönderiyorum.

Bilindiği gibi gıda kodeksimizde Türk rakısı ‘yalnızca suma (üzüm distiatı) veya tarımsal kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, beş bin litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu (Pimpinella anisum) ile ikinci kez distile edilmesi ile (Türkçesi, damıtılması) üretilen distile alkollü içkidir' diye tanımlanmıştır. Ayrıca rakının Türkiye'de üretilmiş olmasının yanısıra en az yüzde altmış beş suma kullanılması da kayıt altına alınmıştır.

Bu tanımla, Türk rakısı, Akdeniz ülkelerinde üretilen benzerlerinden çok farklıdır. Bu farklardan biri, yaş ve kuruüzümden elde edilen suma dediğimiz içki alkolünün (distilat) rakı üretiminde kullanılmasıdır. Böylece üzümden gelen buke rakıya taşınmaktadır. Altınbaş ve Kulüp Rakısı tamamen sumadan üretilmekte ve hacmen yüzde elli alkol içermektedir. Yeni Rakı'da ise yüzde yetmiş oranında suma kullanılmakta ve hacmen yüzde kırkbeş alkol içermektedir. Rakı suması üretimi de bize özgüdür.’’

KÜÇÜK BİR DURAKLAMA

Burada küçük bir duraklama yapmayı önereceğim. Sayın Genel Müdür mektubunda ‘‘bir bilen’’ sıfatıyla ve son derece diplomatik bir üslupla, Altınbaş ve Kulüp rakılarının üstünlüğünü belirtmekte. Bence gerçek Türk rakısının inceliği, hammadde olarak yüzde yüz üzüm kullanılmasından ötürü sadece bu iki markada bulunuyor. Hiç suma ile şeker pancarı alkolü bir olur mu? Boyuna Yeni Rakı içip bunda bir keramet görenleri eleştirmem demek boşuna değilmiş...

Tekrar Sayın Akbay’ın mektubuna dönerek Türk rakısının üstünlüklerini görmeyi sürdürelim...

‘‘Diğer bir fark kullandığımız imbiklerdir. İki yüz yılı aşkın bir süredir geliştirilen, sumanın anason tohumu ile ikinci defa damıtıldığı imbikler de Türk rakı üretiminin bir başka özelliğini oluşturur.

Rakıda doğal anason tohumu kullanılması da bize özgüdür. Kullanılan anason, Batı Anadolu ekolojisinde üretilen yüksek oranda eteri yağ içeren çeşitlerdir. Ne var ki Çeşme'de bahsettiğiniz daha yüksek kalitede anason ekim truzmin gelişmesi ile yok denecek kadar azalmıştır.’’

Yine bir duraklama ile ehem ile mühim arasındaki farkı bir türlü kavrayamamamıza işaret etmek istiyorum. Turizm uğruna böylesine bir tarımsal zenginliği yitirmeyi nasıl göze alabiliriz, anlıyor değilim. Biz hem ciklet çiğneyip hem yürümeyi beceremeyecek kadar kısa görüşlü ve yeteneksiz miyiz Allahaşkına?

Buradan paragrafın sonuna geçerek ‘‘Altınbaş ve Kulüp Rakılarımızda anason oranı Yeni Rakı'ya göre yüzde yirmi - otuz daha fazladır’’ cümlesinin altını çizmek istiyorum. İşte size Altınbaş ve Kulüp lehine bir nokta daha. Herhalde rakı içen birisi ‘‘ben anasondan hoşlanmam’’ diyemez!

Mehmet Akbay, mektubunun ilerleyen satırlarında benim yaş üzüm kuru üzüm rakısı farkı üzerine romantik yaklaşımımı gerçekçi bir tavırla yanıtlıyor.

‘‘Rakı üretimi on iki aylık bir üretimdir. Bir iki aylık yaş üzüm dönemiyle sınırlı değildir. Yaş üzümden elde edilen sumalar tek başına rakı üretiminde kullanılmamaktadır. Kuru üzümden üretilen sumalarla paçal yapmak suretiyle homojen bir üretim yıl boyu sürdürülmektedir. Bu itibarla yalnızca yaş üzümden üretilen rakı yoktur.’’

GAYRET BİZDEN...

Tescil meselesine gelince, bilmediğimiz bazı noktalar burada açıklanmakta:

‘‘Bazı çalışmaların yapıldığını bildiğiniz Türk rakısının tescilli ile ilgili olarak geçtiğimiz yıl yapılan tescili ilişikte sunuyorum. (Maalesef bu tescil zarfın içinden çıkmadığı için ben size sunamayacağım. T.Ş.) Bu konuda size tamamen hak veriyorum. Yurt içi tescil, rakımız için yeterli değil. Ne var ki, yurt içinde tescili yapılmamış bir ürünün Avrupa Birliği regilasyonuna göre tescili mümkün değildi. Regülasyona göre tescile ilişkin başvuru Patent Enstitüsü kanalıyla yapılmaktadır.’’

Şişe ve etiketlere gelince...

‘‘Rakı şişesi ve etiketlerinde yapılmasını istediğiniz değişikliklerle ilgili görüşlerinize ne yazık ki katılamıyorum. Bugüne kadar sık sık şişe ve etiket değişikliği yapılması bize özgü olan ürüne haksızlığa neden olmuştur. Pek çok içkiyi uzun zamandan beri tanıyan biri olarak hangi içkide şişe ve etiket değiştiğini söyleyebilirsiniz? Hala pek çoğu ilk çıktığı günkü etiket ve şişelerde satılmakta.

Ancak ürün çeşitlendirmesi ile birlikte değişik ambalajlar da geliştirilebilir. Hediyelik ve hatıra olarak satış amacıyla özel ambalajlarda el imalatı yapılması konusunda ilgili birimlerimiz çalışmaktadır. Pekala kabul edersiniz ki, kamu kuruluşunun yeni bir ürünü piyasaya sunması oldukça uzun bir yolculuktur.’’

Nihayet özel kesimle ilgili işbirliği konusunda şu satırlar mektupta yer alıyor:

‘‘Özel kesimin Tekel'le ortak rakı üretimi yapabilmesini temin için gerekli yasa değişikliği taslağı bakanlığımıza sunulmuştur. Parlamentomuzun kabulü ile hem Türk rakısı korunacak, hem de özel sektör aktivitesi sektöre kazandırılacaktır.‘‘

Mehmet Akbay dostumuz bir bakıma ‘‘gayret bizden şefaat hükümetten ve yasal oyuncudan’’ diyerek noktalamış mektubunu. Ben de bu temenniye katılmaktan başka bir şey yapamıyorum. Umarım istenilen değişiklikler gerçekleşir ve yakın bir gelecekte herşey daha güzel olur. Daha doğrusu olmalı. Çünkü hayatı değiştirmek ve dünyayı daha güzel kılmak sadece bizim elimizde. Ah, bunu bir kavrayabilsek!

Yazarın Tüm Yazıları