Tatil muhabbeti

Güncelleme Tarihi:

Tatil muhabbeti
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 06, 1998 00:00

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Malumunuz hava çok sıcak, üstüne nem de eklenince boğulduk boğulacağız. Peki ne yapmak lazım? Zamanımız ve ekonomik durumumuz el verdiği ölçüde geçici olarak daha serin bir yerlere gidip biraz nefes almak, rahatlamak lazım. Hayır! Biz öyle yapmayız. Kimi görsem, kiminle konuşsam, ‘‘Çok bunaldık Bodrum’a kaçıyoruz, Marmaris’e gidiyoruz’’ gibi laflar duyuyorum. Oraları sizi kesmez hayatım daha Güney’e gidin. Bunun Afrikası var, Arabistan’ı var. Oralarda ölmüşlerinize daha çabuk kavuşursunuz. Türkiye’yi bilmeyen biri duysa bunları, Bodrum’u, Marmaris’i, Sibirya gibi bir yer sanır.

Ben böyle söylüyorum da aynı şeyi yapmıyor muyum sanki. Bu seneye kadar her yaz kaçmadım mı Bodrum’a? İlk defa bu sene çalıştığım için gidemedim. Gidemedim, ama hayalini de kurmuyor değilim. Geçenlerde gözümü kapattım, kendimi bikinimi giymiş kumlarda yatarken düşünüyordum. Bir ara dalmışım. Kadının biri yanıma yaklaştı, ‘‘Pakize hanım, bizim göz zevkimizi bozmaya ne hakkınız var, hiç olmazsa mayo giyseydiniz’’ dedi. Kan ter içinde uyandım. Artık bu ter, evdeki sıcaktan mı, sanal güneşten mi bilmiyorum. Kadının söylediklerinden olma ihtimali daha fazla tabii. Can havliyle dolaptan bikinimi bulup, giydim, şöyle bir baktım kendime. Evet, bir manken kadar ince değilim, ama kadının gözüyle vücudum arasında bir problem olacak kadar da değilim. Şişman sınıfına girmeme daha bir iki beden var en azından. Rüyamdaki kadının beni kıskandığına karar verip rahatladım.

Hayal kuruyorum ya, şu gazetelerin tatil sayfalarına bir göz atayım dedim. Açtım, baktım, ‘‘Peşin ödeme indirim’’, ‘‘Peşin fiyatına taksit’’, ‘‘Ah!’’, dedim kendi kendime, ‘‘Ben iyice şaşkın oldum, satılık emlak sayfasına bakıyorum yanlışlıkla’’. Meğer doğru sayfaya bakıyor muşum. Yediğiniz içtiğiniz çoktan Akdeniz’in sularına karışmış, siz hala taksit ödüyorsunuz. ‘‘Hay, yemez olsaydım’’ demez mi insan?

Yine aynı sayfalara bakıyorum. ‘‘Maşallah bizim tesislerin hepsi dolmuş olmalı ki, bir tane bile ilan yok. Hepsi yurtdışındaki otellerin ilanları’’ dedim. Kardeşim, ‘‘Onların hepsi Türkiye’deki oteller, isimlerinin yabancı olduğuna bakma’’ dedi. İnanamadım, bir tane Türkçe kelime yok içlerinde. Biriniz çıkıp güneşe güneş deseydiniz, ne olurdu? Bunun sebebi nedir? Ya yurtdışına gidemeyenlerin bu otellerde kendilerini psikolojik olarak yurtdışında hissetmelerini sağlamak ya da dışarıdan tatile gelen yabancıların kendilerini evde hissetmelerini sağlamak olmalı. İkincisi bana çok mantıksız geldi. Paris’e gidip de ‘‘Ahmet’in Yeri’’ diye bir otelde kalmak istemem doğrusu.

Şöyle bir düşündüm de evde oturmak en iyisi galiba... Havuza çişini yapan çocuklar, siyah gözlüklerini takmış çaktırmadan kadınları seyreden göbekli adamlar, selülitli kadınlar, vıcık vıcık güneş yağları ve en önemlisi beni çileden çıkaran fıstık gibi kızlar. Kalabalıktan insan şöyle sere serpe güneşlenemiyor bile. Ayağını uzatsan popo, kolunu uzatsan bacak. İki kişinin arasındaki boşluğa göre kıvrılıp bükülüp yatacaksın. Çok iyi hatırlıyorum bir keresinde eve döndüğümde bacağımın biri hiç yanmamış, kıştan çıktığı gibi duruyordu. Meğer yanımdaki kadının gölgesi düşmüş üstüne.

Hoşgörü üzerine

Cumartesi günü yayımlanan yazım için ‘‘Niye böyle bir yazı yazdın?’’ sorusu geldi bazı dostlarımdan. Sizlerin arasında da bunu merak edenler olduğunu düşünerek bir açıklama yapma gereği duydum.

İstisnasız her insanın övülecek bir yanı olduğuna inananlardanım ve bunu insanlar hayattayken yüzlerine söylemekten yanayım. İş işten geçtikten sonra tabut başında yapılan övgü dolu konuşmalardan bıktım.

İyi duygularıma karşımdakine söylemekten zevk alıyorum. Bütün insanların iyi şeyler duymaya ihtiyaçları olduğuna inanıyorum.

Hem sohbetlerimizde hoşgörünün yok olduğundan, sevgisizlikten yakınırız ağız dolusu hem de içimizden biri çıkıp da bir adım attığında ‘‘Neden övdün onları’’ diye sorarız. Sokakta öpüşen bir çift gördüğümüzde ‘‘Hop aile var’’ diye ayırmaya çalışırken dövüşen iki kişiyi etrafında halka olup seyreden bir toplumun ferdi olarak bunu çok da yadırgamıyorum.

Son söz olarak sizin sevdiğinizi eleştirene de sizin nefret ettiğinizi övene de hoşgörü lütfen.

Mış, muş köşesi

Tarkan, ‘‘Bu dünyada kalıcı değilim’’ demiş.

Yavrucuğum! Dünyanın kurulduğu günden beri bilinen

bir şey bu. İdrak

etmen biraz uzun sürmüş, ama yine de

anladığına sevindim. ‘‘Ne oluyoruz, bu da ne?’’ diye diye

gitmek de vardı öbür tarafa.

Tecavüze uğrayan buzağıya tazminat ödenecekmiş.

Böyle bir karar alma gereği doğmuşsa buzağılara talep artışı var demektir. Bak şimdi merak ettim şu buzağıya, niye başka bir şey değil de illaki buzağı?

Kadınlar temizlikten anlamıyorlarmış.

Ben de ne zamandır, niye bizim evi b.k götürüyor diye merak ediyorum.

Muska yazan doktorlar varmış.

Reçetedeki yazıyı sökemeyen eczacının uydurmasıdır bu.

Demirel ‘‘Bu Türkiye bana bir iş bulur’’ demiş.

Bulur tabii. Bizde adet böyledir zaten.

İşe göre adam değil, adama göre iş ararız.

İstanbul, en huzurlu metropolmüş.

Duydunuz işte!

Hâlâ ‘‘Huzursuzum’’ diyorsanız o sizin sorununuz artık.

Haberin Devamı

Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Camii’ne alınacak imam için ‘‘Güzel, tek bir hanımla evli olması’’ şartını aramış.

Kaya Çilingiroğlu ile Hakan Ural, kapışırlardı herhalde bu iş için.




Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!