Oydu, buydu, şuydu demek yetmiyor

Güncelleme Tarihi:

Oydu, buydu, şuydu demek yetmiyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 16, 1998 00:00

Haberin Devamı

Gayrettepe'deki Asayiş Şube Müdürlüğü'nün üst katında demir bir kapı var. İçeriye girmek için kapı mazgalından yeni bir kimlik kontrolü daha yapılıyor. Orası saldırıya uğrayanların, parayı soygunculara kaptıranların çare aradığı, robot resim odası. Odada, sehpa üzerinde kurulu bir video kamera, karşısında düz duvar üzerine giydirilmiş bir fon perdesi. Cam kenarındaki sehpanın üzerine de üstüste konmuş iki video oynatıcı ve bir televizyon. Panjurları kapalı pencerenin yanında oturan bir görevli, önündeki bilgisayara bakarak yanındaki kadınlara sorular soruyor.

- Çenesi yuvarlak mı, yoksa sivri miydi?

Kadınlar birbirlerine bakarak yanıt vermeye çalışıyorlar

- Bilmemki galiba sivriydi.

Bilgisayarın başındaki adam yeniden soruyor:

- Ama demin yuvarlak demiştiniz.

Bu defa sabıkalıların fotoğraflarının yer aldığı dosyalara bakan kadın yanıtlıyor:

- Şu resimdeki adam olabilir. Hayır, hayır adam bu kesinlikle bu.

Bilgisayar ekranına, saatlerdir anlatılan eşgali çizmeye çalışan adam, dosyadaki fotoğrafa bakarak büyük bir nezaketle:

- Ama hanımefendi anlattığınız adamla, fotoğraftaki kişi arasında en ufak bir benzerlik yok. Ayrıca gösterdiğiniz şahıs altı yıldır cezaevinde.

Piposuz ve fularsız ressam

Sil baştan...Piposuz, fularsız ve tuvalsiz ressam, bilgisayar başında büyük bir sabırla işyeri soyulan hanımlara yeniden sormaya başlıyor.

Mağdur kadınlar yeniden eşgal verirken, soyguncunun babasının bir kertenkele, annesinin ise iki ton kavak ağacı yedikten sonra burnu çengelle bir araba tamponuna iliştirmiş pirahana yavrusu olabileceğini düşünüyorum! Kadınlar bilgisayarın başındaki adamın çizdiği resme bakarak evet adam işte böyle biriydi, diyerek odadan ayrılıyorlar.

Anlatılan eşgallere kulak verince Picasso'nun da önceleri robot resim yapan bir polis olabileceğini düşündüm. Bunca çıkmazın arasında bilgisayarın başındaki adam, oldukça sakin ve kibardı.

Adını soruyorum. Cahit Yüksel, diye yanıtlıyor. Kıdemli bir polis. Dokuz yıl önce Robot Resim bürosunda görev yapmaya başlamış. önceleri 62 den tavşan bile yapamıyormuş. Nasıl bu kadar sabırlı ve sakin kalabildiğini soruyorum:

‘‘Sakin olmak zorundayım. Kadıncağızların işyeri soyulmuş. Onların halinden anlamak lazım.’’ derken, masasının çekmecesinden bir sakarin çıkararak büyük bir zahmetle tedarik ettiği kahvesinin içerisine atıyor. Emekliliğine az kalmış ama hala bir amatör gibi, işini büyük bir zevkle yaptığı anlaşılıyor. Zaman zaman da sinirleri gerilmiyor değil. Geçenlerde şuçlu eşgali veren birinin anlattıkları hala kulağındaymış

Çek senet tahsilatçıları, borcunun küçük bir bölümünü ödeyemeyen birine öyle işkenceler yapmışlar ki, Cahit Yüksel, eşgalleri çizmeye çalışırken az daha şeker komasına giriyormuş.

Nasıl yapılıyor?

Robot resmin nasıl çizildiğini, bizzat robot resim odasında izlediğim bir olayı aktararak anlatacağım.

Robot resmin yapıldığı odaya giren iki kadın ve iki erkeğin hallerine bakılırsa olayın şokunu üzerlerinden atamamışlar. Bir önceki gün Mecidiyeköy'de, çalıştıkları işyeri silahlı kişiler tarafından soyulmuş.

Ressam Cahit Ünal, tanıkların üzerindeki gerginliği azaltmak için güzel bir muhabbet ortamı yarattı. Daha sonra İşyerleri soyulan dört kişiye bakmaları için ayrı ayrı fotoğraf albümlerini verdi. Albumlerde 20 bin sabıkalının en masum pozları yer alıyordu. Fotoğraflara uzun uzun bakan mağdurlar, bir süre sonra; ‘‘Galiba şuydu, ama hayır onun gözü daha çekikti, şunun saçı daha beyazdı’’ demeye başladılar. Mağdurların binlerce fotoğrafa bakarken bocaladığını gören ressam Cahit Ünal, devreye girdi. Soyguncuların biraz daha yaşlanmış olabileceklerini ya da tiplerini değiştirmiş olabileceklerini hatırlattı. Uyarıdan sonra albümlere yeniden bakan mağdurlar, aralarında konuşmaya başladılar.

- Aa bak Metin, senin kafana silah dayayan adam bu değil mi?

- Ne bileyim kafama silah dayandığı için adamın yüzüne bakamadım.

Bu sırada odadaki bir görevli, mağdurların bazı fotoğraflara bakarken gösterdikleri tepkileri izliyor ve yol göstermeye çalışıyordu. Daha sonra mağdurların ‘‘Çok benziyor’’ dediği sabıkalıların video görüntüleri hazırlandı. Bu aşamada fotoğraflardan tespit edilen sabıkalıların, çeşitli açılardan çekilen video görüntüleri izlettirildi. Yaklaşık 3 saat süren incelemeden de sonuç alınamayınca sıra, robot resmin oluşturulmasına geldi.

Robot resmi çizecek olan Cahit Ünal yeniden bilgisayarın başına geçti. Saldırganları biraz olsun gören hanımlardan birine ekrandaki çeşitli saç şekillerini gösterdi.

‘‘Uzundu, biraz kıvırcıktı, yok hayır yandan ayırmıştı, yoksa kel miydi? gibi verilerle tahmini bir portre oluşturuldu. Mağdurlardan diğer ikisi de fotoğraflardan tahmini bir tespitte bulununca sıra sanıkların bulunmasına geldi. Tabi burada birşeyi daha söylemekte fayda var. ‘‘soyguncu galiba bu adamdı ’’ demek, yetmiyor. En azından yüzde 90'lık isabet gerekiyor. Polis, her ne kadar sabıkalı olsa da konuyla ilgili olmayan birini mağdur etmek istemiyor.

Hep aynı cümle

Yüzünü göremedim!

‘‘Sokakta yürürken adam silahı kafama dayadı. Arkadan yaklaştığı için yüzünü tam olarak göremedim. Başımı doğrultursam ateş edeceğini söyledi. Valla korkudan yarım saat yerden kalkamadım.’’

‘‘Küçük kıza sarkıntılık yapıyordu. Müdahale etmek istedim. Adam bıçak çekti, kapıştık. Yaralandım. Valla adamın tipini tam olarak çıkaramıyorum.’’

‘‘Gece yarısı adamın biri yatak odamıza kadar girmiş, çekmeceleri karıştırıyordu. Elindeki bıçağı görünce korkudan ve şaşkınlıktan donakaldım. Gözümü bıçaktan ayıramadığım için suratını göremedim.’’

‘‘İçlerinden birini yarım yamalak gördüm elindeki silahı adama doğrultarak ateş etti. Adamın tipini tarif edebilirim. Biraz böyle uzun muydu, yok yok kısaydı. Şişman birine benziyordu ama ne bileyim zayıfta olabilir. Galiba erkekti.’’

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Asayiş Şubesi, Gasp Bürosu'nda sabahtan akşama hep aynı muhabbet. Evi, işyeri soyulanlar, karanlık bir köşede taklaya gelerek saatini ve cüzdanını kaptıranlar, camide abdest alırken ceketi çarptıranlar, bazen görebildikleri, çoğu zaman sesini bile anımsayamadıkları kişilerin yakalanması için polise başvuruyor. Zaten soyulmuş ya da saldırıya uğramış birinin polise başvurmasından başka yapacağı birşey de yok. Peki polis falcı küresi mi kullanıyor da olayı hemen çizebilsin? İşte o zaman gazete ve televizyonlarda sık sık görmeye alıştığımız robot resim bürosu devreye giriyor.

Her ne kadar yarım yamalak tariflerle çizilse de yayınlanan robot resimlerin, Parisli sokak ressamlarının yaptığı portrelerden geri kalır yanları da yok gibi. Tanık ya da mağdurun tarifleri doğrultusunda ortaya çıkan resimler, kimlere benzemiyor ki. O anda gazeteye bakan biri, kendisinin ‘‘Kadıköy sapığı’’ olarak arandığını bile düşünebilir. Buna karşın bazı olaylar var ki başarılı bir robot resim sayesinde aydınlığa kavuşabiliyor. Tıpkı İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal'a silahlı saldırıda bulunanların yakalanması gibi.

Peki robot resimlerdeki donuk bakışlı adamları kimler, nasıl çiziyorlar? Robot resim, olayın aydınlatılmasında ne kadar rol oynuyor?






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!