Diğerkamlık

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Bu şehre, Budapeşte'ye ne zaman gelsem, kendimi hep akraba bir duygu içinde hissederim. Tarif edemediğim, adını tam koyamadığım akraba bazı duygular.

1973 yılında Paris'te öğrenciyken satın aldığım bir plağın, acaba bu akraba duygularda küçük de olsa bir payı var mıydı?

Plağın adı ‘‘16. Yüzyıl Macar Aşk Şarkıları'' idi.

O plağı dinlerken sanki sözlerini anlarmışım gibi gelirdi. Macarca'da, Türkçe'ye çok yakın sesleri ilk defa o zaman keşfetmiştim.

Daha önce Macarca'nın Türkçe'ye çok benzediği yolunda bazı şeyler işitmiştim. Ama, bu seslerin 16. Yüzyıl aşk şarkılarında daha da akraba haline geldiğini görmek beni çok etkilemişti.

* * *

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, önceki gün eski Buda'da Gülbaba Türbesi'nin açılış töreninde yaptığı konuşmayı dinlerken yine benzer bir duygu coğrafyasında dolaşıyorum.

Cumhurbaşkanı Demirel'in şu sözleri, bu duygularımı daha da koyulaştırıyor:

‘‘Gülbaba ve temsilcisi olduğu çizgi ‘diğerkâmlığın' yüceliğini bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle dünyaya bizden farklı olanın, ‘öteki'nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, ‘diğeri'nin, bizden farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz takdirde, ‘biz ve onlar' söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gülbaba, işte bu hoşgörü çağrısını seslendiren ulu bilgelerden biridir.''

* * *

Cumhurbaşkanı Demirel'in konuşmasındaki bir kelime derin çizgilerle beynime kazınıyor.

Diğerkâmlık.

Bilenler cehaletimi mazur görsün. Ama bu kelimeyi ilk defa işitiyorum. ‘‘Ötekini anlayabilme, kendini onun yerine koyabilme'' duygusu, sosyolojinin en çağdaş kavramlarından biridir.

Onun Türkçe'de bu kadar güzel bir karşılığının bulunduğunu öğrenmek, beni gerçekten duygulandırdı.

Ben, bu uğursuzluklar yüzyılından sonra, 21. Yüzyıl'da bir dünya barışına ulaşmayı arzu ediyorsak, eğer bunu gerçekten arzu ediyorsak, bu diğerkâmlık duygusunu 8 yıllık yeni eğitim projemizin tam merkezine oturtmamız gerektiğine inanıyorum.

Gülbaba kimdir?

1541 yılında Budin savaşında şehit düşen bir Türk. Cenaze namazına Kanuni Sultan Süleyman da katılmış.

Yani 16. Yüzyıl Macar aşk şarkılarının söylendiği yüzyılda, yapılan savaşlarda ölmüş bir Türk.

Ve onun karşısındaki Macarlar. Bir yandan aşk şarkılarını, bir yandan ölüm ağıtlarını besteleyen bir başka ulus.

Tıpkı bizler, tıpkı Türkler gibi. Ağıtı ve aşk şarkısını duygu dünyasının Siyamlı ikizleri gibi birbirinden ayıramayan halklar ve onları nedense hep acı ve ıstırap hudutlarında buluşturan geçmişin karanlık günleri.

* * *

İşte bu yüzden, önceki gün ve dün Macaristan'daki Osmanlı izlerini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Demirel'in programına küçücük bir parantez daha açmasını çok isterdim.

Kanuni Sultan Süleyman'a karşı savaşmış bir Macar komutanının anıtını da ziyaret etmek.

O anıtın karşısında da Gülbaba'nınki kadar samimi duygularla saygı duruşunda bulunabilmek.

Bunun adı nedir? Bir aşağılanma mı, bir özür mü, gecikmiş bir af dileme mi?

Hayır, hiçbiri değil. Asla değil. Bunun sadece bir tek adı var:

Geçmişle barışmak, geçmişte barışmak, o ıstırap ve acı hududunun barış tarafına geçmek.

Tıpkı Bulgar Cumhurbaşkanı'nın geçen ay TBMM'de Türk halkından özür dilemesi gibi.

Bu özür, Bulgar Cumhurbaşkanı'nı mı küçülttü? Bulgar halkını mı incitti?

Hayır. Onları sadece ve sadece yüceltti.

Diğerkâmlık dediğimiz o en insani, o ‘öteki'ni anlayabilmenin, onunla birlikte yaşayabilmenin en samimi yolu.

Onların diğerkâmlığı, bizim diğerkâmlığımız...

Bir bakarsınız ki, o iki diğerkâmlık, birbirine yapışmış, geçmişin acı ve aşk şarkıları Siyamlılar'ının yerini almış.

* * *

Dün Budapeşte'de çok güzel bir hava vardı. Akşam güzel meydanlarındaki kafeler tıklım tıklım doluydu.

Komünizmin asık suratı, yerini gülen insanların Budapeşte'sine bırakmıştı.

O meydandaki kafelerden birinde otururken, önümden geçen güzel insanlara bakarak, 16. Yüzyıl'dan bana gelen o akraba aşk şarkılarını bir kere daha dinledim. Kafam biyolojik bir CD-çalara dönüştü.

Ve şuna bir kere daha inandım.

Tarihin hiçbir gerçeği, bugünün güzellikleri kadar gerçek değildir.

Ve her savaşın mutlaka iki tarafı vardır.

Bizler ve ötekiler. Ve her tarafın kendine ait gerçekleri vardır.

En iyisi de bu diğerkâmlık gözlüklerini takıp, iki cephenin de gerçeklerine bakmak.

Yazarın Tüm Yazıları