Kandemir Konduk'tan güldüren anılar

Güncelleme Tarihi:

Kandemir Konduktan güldüren anılar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2000 00:00

Haberin Devamı

Ünlüler başlarına gelen komik olayları anlattılar, o da kitaba dönüştürdü...

Bir espri küpüdür o. Ama öyle ulu orta, her yerde güldüğü, espri yaptığı görülmüş şey değildir. Ağırbaşlı bir yazardır, güldürürken düşündürür. Evet. Gazeteci, röportajcı, oyun yazarı ve TV'lerde popüler olmuş 'Perihan Abla'yla 'Mahallenin Muhtarları' gibi dizilerin senaristi, yaratıcısıdır Kandemir Konduk. Çekimleri geçtiğimiz günlerde tamamlanan Metin Akpınar'ın başrol oynadığı 'Abuzer Kadayıf' adlı filmin senaristi, 'Medya Medya Nereye?' oyunun hem senaristi, hem de sahnelendiği tiyatronun patronudur.

AKASYA AĞACININ ALTINDA

Kandemir Konduk, 1945'te İstanbul'da üç çocuklu bir ailenin tek oğlu olarak dünyaya gelir. Annesi Nuriye Hanım ev kadını, babası Haşim Bey ise polistir. Konduk, mizaha ve yazıya olan ilgisini çocukluk yıllarında yaşadıklarına bağlar her zaman.

'Çocukluğumda inanılmaz zayıftım. Sıska bir heriftim. Beni aralarına alıp oynatmak istemezlerdi. Çok zayıf ve çelimsizim ya, bir yerime birşey olur diye korkarlardı. Sonra, polisin de oğlu olduğum için çekinirlerdi.

Belli bir süre sonra, ben de onların komik yönlerini bulup çıkarmaya, kendimi böyle oyalamaya başladım. Alaycılık olayı bende böyle gelişti. Kısa süre sonra arkadaşlar arasında, mizah yönümün su yüzüne çıkmasıyla aranan adam oldum.'

Kandemir Konduk, mizahı sever ama onun bir süre çalıştığı yer tersane olur. Ardından da 'Akasya ağacı'nın altında başlayan yazarlığı gelir.

'26 yaşındaydım. Altan Erbulak'ın bir yazısını okudum, yeni oyunlar aradıklarını söylüyordu. Tersane'den üç ay ücretsiz izin aldım ve koca bir yaz mevsiminde bahçemizdeki akasya ağacının dibinde oturup 'Yüzsüz Zühtü' adlı oyunu yazdım. Sonra da Altan Erbulak'ın kapıcısına teslim ettim. Fotokopisini bile almadım. Param yoktu ki. Kaybolsa, orijinali yoktu.

Neticede Altan Erbulak, bu yazdığım oyunu oynamaya karar verdi. Oyun yazarlığım böyle başladı.'

HERKES GÜLÜNECEK HALDE!

'Yüzsüz Zühtü'den sonra, Kandemir Konduk'un 'Deli Deli Tepeli', 'Işıklar Niye Karardı?', 'İnsanlığın Lüzumu Yok', 'Yasaklar' ve 'Geceler' adlı oyunları da Devekuşu Kabare Tiyatrosu tarafından sahnelenir. 1982 yılında Müjdat Gezen'le birlikte GÜM’ü (Güldürü Üretim Merkezi) kuran Konduk'un ilk müzikali 'Beyoğlu Beyoğlu'dur. Onun 'gülme' konusundaki açıklamalarına gelince...

'İnsanların gülme nedenleri birkaç maddede toplanıyor. Bir kere, kendi başına gelmesini istemediği şeylere gülüyor insanlar. Tersliklere gülüyor. İnsanlar Türkiye'de gülünecek halde ama kendilerinin güldüklerini sanmıyorum. İnsanların gülmeleri için mutlu olmaları gerekir. Bence insanlarımız asıl mutlu olunca güleceklerdir.'

Ünlülerin komik öyküleri

Hülya Avşar sahneye tekme yiyerek çıktı

Kandemir Konduk'un bir kitapta topladığı ünlülerden komik anılarını konuşuyoruz. Güldüren anıları Konduk değil, bizzat ünlülerin kendileri anlatıyor. Önce, Hülya Avşar'ı dinliyoruz:

'Hayatımda ilk defa sahneye çıkıyorum. Her şey hazır. Benden önceki sanatçı arkadaşım, programını bitirip kulise döndü. Annem, ben, bir iki yakın dostum sahnenin arkasındayız. Heyecanım son haddinde. Resmen, dondum kaldım. Ayaklarım sahneye doğru gitmiyor. Kendime telkinde bulunuyorum ama nafile.

Derken, gazino sahibinin çok sevdiğim hanımı geldi. 'Ne oldu?' dedi. Çok korkuyorum, çıkamayacağım dedim. 'Korkacak, heyecanlanacak ne var! Bak herkes seni bekliyor' dedi. Şudur budur derken, ben eğildim perdenin arasından şöyle bir bakayım demeye kalmadı, birden neye uğradığımı anlayamadım. Popoma bir tekme yedim ve kendimi bir anda sahnede buldum!

Evet... Şöyle büyük bir ihtişamla sahneye çıkmak varken, popoma tekme yiyerek sahneye adımımı attım. Ama ondan sonra beni kimse oradan indiremedi.'

Türkan Şoray üst üste üç kere düştü

Türkan Şoray'ın iflah olmaz bir sakar olduğunu biliyor musunuz! Kandemir Konduk'un güldüren anılarında sinemanın Sultan'ı bu konudaki anısını açıklıyor. 'Çok sakarımdır. Bir şeyleri devirip kırmalarım neyse de, düşmelerim meşhurdur. Bir gün Galata Köprüsü üzerinde film çeviriyoruz. Köprünün iki başını tuttular. Benden başka yürüyen yok. Filmi Atıf Yılmaz yönetiyor. Komut verdi ve ben üzgün, mahzun pozlarda yürümeye başladım. Denize bakarak, sevgilimi anımsayarak yürürken koca köprünün üstünde minicik demir parçasından bir çıkıntı varmış. Ben gittim ona takılıp düştüm. Neyse, yetişip kaldırdılar. Sahne yeniden çekiliyor. Atıf Bey komut verdi. Ben aynı pozlara girdim, yürüyorum. Ve ben gidip yine o minik çıkıntıyı buldum ve yine ona takılıp düştüm. Ve üçüncü kez tekrarlandı aynı sahne. Ben yine acıklı bir ifadeyle ağır ağır yürümeye başladım. Dalgın bir şekilde ve denize bakarak. İnanmayacaksınız ama ben yine gittim ve o minik çıkıntıya takılıp yere uzanıverdim boylu boyunca. Tabii uzun süre ne ben gülmekten ayağa kalkabildim, ne de set görevlileri gülmekten beni kaldırabildiler.'

Müren, Nigar Uluerer'e genelevi arattırdı

Nigar Uluerer, Zeki Müren'in yaptığı müthiş bir şakayı anlatıyor Kandemir Konduk'a. İşte, Uluerer'in anlattıkları.

'Zeki Müren şakayı çok severdi. Piyasada araba lastiğinin bulunmadığı yıllarda, bir gün Ankara'da Zeki Müren'le gazino programımız vardı. Bana bir oyun hazırlamış, haberim yok.

'Nigarcığım' dedi, 'Arabaya lastik almam gerekiyor. Satan adamı bir türlü kandıramadım. Adam da senin hayranınmış. Sen söylersen mutlaka verir, hadi bir telefon ediver'.

Ben de peki dedim. Verdiği numarayı çevirdim. Karşıma çıkan kişiye önce kendimi tanıttım, ardından tekerlek için aramıştım dedim. Daha lafımı bitirmeden, karşımdaki kişi 'Seni or...' diyerek beni bir kalayladı sormayın. Tabii telefonu da yüzüme kapattı.

Bu arada Zeki, yerlere yatmış gülüyor. Meğer, bana verdiği telefon numarası geneleve aitmiş.'

Müjde Ar arabasıyla erkekleri taciz etti

Karagümrük'te yaşanan yoksulluk yıllarından sonra, sinemadan para kazanmaya başlayan Müjde Ar, Kandemir Konduk tarafından kaleme alınan güldüren anısını anlatıyor.

'Parasızlığa talimli çocukluk yıllarından genç kızlığa geçince en bozulduğum şeylerden biri de yolda yürürken yanıma yaklaşan lüks bir arabadan sırıtık bir herifin kafasını uzatıp 'Buyurmaz mısınız, sizi istediğiniz yere götüreyim' diye yılışmasıydı. Cebinde parası, altında arabası olan bu tiplerin içinde çok küstahları da olurdu. Kaldırıma yanaşıp 'Gelsene anam, seninle şöyle bir Boğaz turu yapalım' diye seslenirlerdi.

Arabalı erkeklere büyük bir hırs duyardım, o zamanlar. Gün geldi, film çevirmeye ve para kazanmaya başladım. Derken ben de araba sahibi oldum. Hiç unutmam, arabamı alıp Bağdat Caddesi'nde tura çıktım. Bir ara yılların birikimiyle kaldırıma sokulup, kendi halinde yürüyen şık giyimli bir adama seslendim:

Bakar mısınız?

Adam durdu, bana baktı. Ben de adi çapkın bir erkek gibi adama bağırdım:

Gelsene anam, seni gideceğin yere kadar götüreyim. İstersen bir Boğaz turu yapalım ha, ne dersin!

Adam aptallaştı, öylece kalakaldı. Ben gaza basıp uzaklaşırken, bir yandan da kahkahalarla gülüyordum.'

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!