Serdar Turgut: Çok hazırlıksız yakalandık

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Kapitalizmin iç dinamiklerindeki değişim hızı öylesine baş döndürücü ki, gelişmiş ülkeler bile olan bitene hazırlıksız yakalandı.

Ayağı en sağlam yere basar gibi gözüken ABD'de işçi sınıfı ve orta sınıf son derece rahatsız. Gelecek korkusu yaşanıyor insanlarda yaygın olarak.

Bu ülkede sendika hareketinin son aylarda hızla eylemci hale gelmesi, üniversite kampuslarının da 1967-72 dönemiden bu yana ilk kez radikalleşmesi, bence büyük ölçüde geleceğin belirsizliğinden kaynaklanıyor.

En gelişmiş ülkelerde durum böyleyken, Türkiye gibi global sermayeye karşı bütün gardlarını 1983 yılından itibaren bilinçli bir şekilde düşürmüş olan azgelişmiş ülkelerde durum çok daha vahim.

Plan ve program kavramları ideolojik bir tepki nedeniyle yok edildiğinden, herkes ülke ekonomisinde bir şeylerin olduğunun farkında, ama bunun tam da ne olduğunu, içine girilmiş olan sürecin ülkeyi nereye götüreceğini göremiyor.

Kısa vadede iyi diye sunulan bir gelişmenin, örneğin yabancı sermayeyle kurulan bir ortaklığın orta vadede ülke ekonomisi açısından ne anlama geleceği sorusunu sormayı kimse düşünmüyor.

Birtakım yeni teknolojiler hızla adapte ediliyor, ama bunlar makro ekonomik düzeyde ülkeye nasıl etki eder, bu soruyu sormak bile abes karşılanıyor.

Bizim için hayati önem arz eden tarım ve hayvancılık sektörü, lüzumsuz destekleme alımlarının yapıldığı (yani paranın israf edildiği), olmasaydı ne kadar da iyi olurdu diye bakılan bir sektör oldu insanların kafasında.

* * *

Bence Türkiye kapitalizme yeni girdiği dönemde, kendisine vurulacak darbelere en az hazırlıksız olan ülkedir.

Küçük bir örnek vereyim. Hep ilanları görüyoruz, elektronik bankacılık üzerine.

Birkaç yıl içinde artık kimsenin banka şubelerine gitmesine gerek bile kalmayacak.

Çok seviniyoruz buna milletçe. Reklamlardan anladığım kadarıyla bu sevinç işçisinden köylüsüne, memurundan patronuna kadar her kesimde yaygın.

Ancak şöyle bir soru var: Daha doğrusu olması gerekiyor, ama bu da tabii tartışılması abes olan konulardan bir tanesi.

Türkiye'de bankacılık sektörü uzun yıllardır şube esasına dayanılarak çalıştı, sektör öyle büyüdü.

Aynı bankanın şubelerine, her dört sokak başında rastlamak mümkün neredeyse.

Yüz binlerce personel hayatını kazanıyor bu şubelerde.

Peki ama üç-beş yıl arasında bu şubeler elektronik bankacılık nedeniyle birbiri ardına kapanmaya başlayınca ne olacak?

İşsizler ordusuna yeni katılan bu eğitimli insanlar ne yapacaklar?

Bunun -işsiz kalmaya aday olanlar dışında- kimse tarafından düşünüldüğünü tahmin etmiyorum.

İşte plan-program dediğim şeyin bu anda önemi ortaya çıkıyor. Kapitalist piyasa ekonomisiyle uyumlu bir plancılık anlayışı, makro ekonomik dengeleri kollamak ve birey kapitalistin çıkarları yerine ulusal kapitalizmin çıkarlarını korumak için ekonomimize bu tür vurulan ve vurulacak olan darbelere karşı koruyucu tedbirler oluşturabilir.

* * *

İlginç bir gelişme yaşanıyor Türkiye'de.

Tüm ekonomik yapı, ülkede sadece altı milyon civarında insan yaşıyormuş, tüm nüfus bundan ibaretmişçesine örgütlenmiş durumda.

Bakın bütün istatistiklere, aynı rakama ulaşacaksınız.

Araba satışlarına, gazete satışlarına, tatil yapan, borsada oynayan insan sayısına, hangi kategoriye bakarsanız bakın sayı aynıdır.

Acı gerçek şu: Avrupa Birliği'ne girme hedefi olan Türkiye'de bugün modern ekonomi sektörü, altı milyonluk bir nüfus için çalışmaktadır.

Üstelik eğilim bu altı milyonlık nüfusu her geçen gün artırmak, modern ekonominin içine yeni insanlar sokmak yönünde de değildir.

Aksine sayıyı daha da azaltmak ve daha küçük bir azınlık ekonomisi yaratmaya yöneliktir.

Tabii nüfusun geri kalan kısmı da yaşıyor, tüketiyor, alışveriş yapıyor. Ancak global kapitalizmle eklemlenmiş Türk kapitalisti için onlar başka bir boyutta yaşamaktadırlar; çünkü satılacak olan servis, hisse senedi, mal onlara yönelik değildir.

Durum böyle olunca Türkiye'de aynı gün içinde hem kredi notumuzun yükseldiği, hem de artık süt ithalatçısı bir ülke olduğumuz haberi çıkabilmektedir.

6 milyonluk nüfusa sahip modern Türkiye, geride kalan 60 milyonluk nüfusun yaşadığı sektörde olan biten krizlerden etkilenmemek için gerekli tedbirleri de almıştır.

Bu korkunç durum sürdüğü, ekonominin yüzde 10'u ile geri kalan bölümü birbirine anlamlı ve planlı bir şekilde eklemlenemediği takdirde çok vahim gelişmelerin yaşanacağı da kesindir.

Kapitalist ekonomik düzenin, burjuvanın eline bırakılamayacak kadar ciddi bir şey olduğu da kesindir.

Yazarın Tüm Yazıları