Doğan Hızlan: Yalakalık mı, yoksa Shakespeare ustalığı mı?

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

İsmail Cem'in Talát Sait Halman'a Üstün Hizmet Plaketi verdikten sonra Halman’ın ona okuduğu şiir, Ankara'da en çok konuşulan konulardan birisiymiş.

Ne kadar hoş, edebiyata ilgi ve saygı duymaya başladık. Politikanın dar ufuklarını aşan başkentte artık şiir tartışılıyor.

Allah bana bu günleri de gösterdi.

Şiire meraklı olmasaydım, yıllardır Cem'i ve Halman'ı tanımasaydım, dostluklarından lezzet almasaydım, bu yalakalığı(!) yazamazdım.

Halman'ın şiirini Methiye türüne sokabilirsiniz.

Methiye, padişahlara ve din ulularına yazılır. Günümüzde bir de dostlara.

Şimdi bu şiirden sonra Halman'ın sadece bir plaket aldığını sananlar yanılıyor.

Bence Cem'den bir kese de altın almıştır. O medyaya yansımadı, araştırılması gerekir.

Eğer böyle bir kese altın alıp da Kültür Girişimi'ndeki arkadaşlarına koklatmadan yalnız başına yediyse, boğazında kalsın. Biz onu taa Amerikalara yolladık, okuttuk, büyüttük, bugünler için yetiştirdik, böyle nankörlük olur mu?

Ankara'dan muzip bir dostum kulağıma fısıldadı, Dışişleri Bakanlığı'ndaki bazı diplomatların odalarının duvarlarına yapıştırılmış bu şiir.

Bunda ne kötülük var anlayamadım, diplomatlarımızın şiiri bu kadar sevmelerinden gurur duymalıyız.

Bunu, bana ileten dostumun kötü niyetine verdim.

Talát Sait Halman'ın şiiri; divan şiirindeki kaside ile Shakespeare sonelerinin kıvamı tutturulmuş bir sentezi.

Pek beğendim.

Sevgili Oğuz Aral'ın dediği gibi, bunu okuduktan sonra, 'vardır bir dümeni' diyemedim.

Çünkü Halman'la Cem çok eski dostlar.

Halman, uzun süre Amerikan üniversitelerinde hocalık yaptı, Türk edebiyatının önemli şairlerini, yazarlarını dünyaya tanıttı, UNESCO yönetim kuruluna seçildi, şimdi de Bilkent Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı okutuyor.

Cem'den bir kültür ataşeliği beklemiyor.

***

HALMAN'ın şiirinden bir bölümü yeniden okuyalım:

‘‘Şekspir yapsaydı on(u) çöpçatanlar ustası

Jülyet'i bekletmezdi Romeo'nun babası

O tutardı Tosca'yı çekse aşkın baskısı

Macolar susturulur, artardı oy sayısı

Ne Frankeştayn kalırdı, ne Drakula korkusu

O verirdi yoksula Antuanet pastası’’

Sanat tarihinden kahramanlara göndermeler yaparak, bizi şiirin fantazi ve hayal dolu dünyasına çekivermiş.

Şiirin içindeki ironiyi hatırlatmaya gerek var mı?

Kalemimiz hep, kara/karalama yazıyor, pembe mürekkebe elimiz de, gönlümüz de gitmiyor. Sağlımızda birbirimizi övmekten neden çekiniyoruz?

Halman'ın dilimize çevirdiği Shakespeare'in Tüm Soneler'ini okuyorum.

Biraz Osmanlı şiirini, biraz da Shakespeare'i bilseniz, Halman'ın bu şiirinin yalakalık olmadığına şıpın işi karar verirdiniz.

Yalakalık'la dosta övgü arasındaki kimilerine göre ince, kimilerine göre oldukça kalın çizgiyi ben zarafetle hatırlatırım.

***

BÜTÜN bu yazılanlardan sonra dostum Halman, esin perisi ile başbaşa kaldığında Shakespeare'in şu sonesini okumuştur:

‘‘Yıldızların gözdesi olanlar övünsünler

İkballe, iktidarla, alımlı ünvanlarla;

Kader vermediyse de bana böyle bir zafer. Mutluyum en saydığım beklenmedik şanlarla.’’

Şairlik zordur! Yoksa Nefi'nin başına gelenleri unuttunuz mu?

Yazarın Tüm Yazıları