Hadi Uluengin: Tuzu kuruların seçimi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Pazar günü, üç kıtanın üç ülkesinde üç ayrı seçim gerçekleşti.

Aslına bakarsanız, Afrika Tunus'undakine seçim demek demokrasinin ırzına geçilmesini onaylamak olur. Çünkü, Mağribi ülkede rezil bir komedya oynandı.

Zeynelabidin Bin Ali ismindeki despot elde edeceği ‘çoğunluğu’ (!) daha en baştan yüzde 99 civarında saptamıştı. Eh, muhterem yüzde 99,4'le ‘kazandı’ !..

Güney Amerika Arjantin'inde ise ‘El Turco’ Carlos Menem devri bitti. Peron'cu partiye karşı adaylık koyan ve merkez sola yönelen Fernando de la Rua, şu sıra büyük ekonomik güçlükler içinde kıvranan Latin devlete yeni başkan oldu.

Avrupa göbeğindeki İsviçre seçimleri üzerinde daha ayrıntılı duracağım...

* * *

BURADAKİ oylamanın esas özelliğini ‘Merkez Demokratik Birliği’ (MDB) adını taşıyan ve popülist sağla faşizan sağ arasındaki tehlikeli mıntıkada gezinen bir partinin yüzde 23 oranla ülkenin en güçlü kuruma dönüşmesi oluşturuyor.

Önce yukarıdaki gelişmenin pratik boyutuna kısaca değineyim:

Bern'de klasik koalisyonlar yerine geleneksel partilerin verdikleri sabit sayıda bakandan oluşan ve kontratlarla yürütülen ‘konsensüs hükümetleri’ adet olduğundan; kazançlı MDB'nin iki bakanlık talep etmesine de sol cenah istifa tehdidiyle karşı çıktığından, şimdi, hanidir ‘sırça köşk’te yaşayan ‘Bahtiyarlar Konfederasyonu’nun ilk kez krizle tanışması mümkün gözüküyor.

Anlaşılan, artık ‘Alpler Cenneti’ de diğer Kıta devletleriyle benzeşmeye başlayacak ve politika arenası buralardaki gibi ‘ısınmaya’ yüz tutacak...

Ne var ki, MDB'nin zaferi aslında Helvet milletinin ‘öteki Avrupa’ya benzememek ve ‘sırça köşkte’ yaşamaya devam etmek arzusundan kaynaklanıyor.

* * *

CHRİSTOPH Blocher adlı Zürih'li bir eşrafın lideri olduğu ve biraz yamalı bohçayı andıran Merkez Demokratik Birliği aslında bir ‘orta sınıflar partisi’.

Temel ideolojik doğrultuyu içeride ‘zenofobya’ denilen ‘yabancıya husumet’ dürtüsü, dışarıda da ‘izolasyonizm’ denilen ‘tecrit korunmacılık’ belirliyor.

Herr Blocher bir yandan ‘mülteci istemezük’ şiarıyla küçük burjuvaların küçük kaygılarını gıdıklıyor; diğer yandan da küreselleşmeye, AB'ye, Avrupa ütopyasına karşı vaaz vererek aynı küçük burjuvaları, onların dağ şalelerinde tüten güvenli şömineler etrafında birleştiriyor.

İş iktisadi demagojiye geldiğinde ise MDP önderi hem ültra - liberal reçeteleri piyasaya sürüyor, hem de popülist lafazanlıkla oy topluyor.

Ama ben size işin en özünü söyleyeyim:

Söz konusu MDP bir ‘tuzu kurular partisi’ !

Yalnız kendisine oy verenlerin sınıf aidiyeti itibariyle değil, genelde bizzat İsviçre'nin bir ‘tuzu kurular ülkesi’ olması nedeniyle bu böyle...

* * *

EVET, AB'ye üyeliği reddeden ve BM'ye zaten hiç girmeyen ‘sütlü çikolata memleketi’nde, özellikle Cermen çoğunluk, daima ve daima Alp senatoryumlarının aseptize ortamında ve banka kasalarının güvenlik ruhunda yaşamak istiyor.

Önemli bir bölüm İsviçreli hem iç bünyeyi etkileyecek ‘öteki’nin, hem de dönüşen dünyanın paniğiyle sırça köşkün etrafına daha kalın duvar örüyor.

İşte bunun adı ‘tuzu kuruluk’tur ! Aynı zamanda, şımarıklıktır !

Esas olarak orta kesim ve korkak zenginlere has bir davranış tarzıdır.

Nitekim, Avusturya'da açıkça faşizan; İtalya kuzeyinde, Bavyera güneyinde, İspanya Katalonya'sında, Belçika Flamanya'sında kah milliyetçi, kah ayrılıkçı, kah federasyoncu; bazen korporatist, bazen liberal olarak beliren ‘husumetçi’ ve ‘tecritçi’ akımlar, nüanslara rağmen özünde birer ‘tuzu kuru’ hareketidir.

Küçük burjuva kimlikli merkezi sınıfların bencilliğinde hayat bulmaktadır.

20. yüzyıl sonunun başka bir gerçeği de, İsviçre seçimlerinde olduğu gibi, küreselleşen dünyaya rağmen bazı ‘tuzu kuruların’ içlerine kapanmasıdır.



Yazarın Tüm Yazıları